Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından çeşitli açıklamalarda bulundu. Çelik, Edirnekapı'da meydana gelen şiddet olayı ve Beyoğlu'nda bir kadına yönelik cinsel istismar girişimine ardından yeniden gündeme gelen 'kadına şiddet' meselesine değindi.

Çelik, bu konudaki açıklamalarında, “Kadınlara karşı şiddetin önlenmesi için şimdiye dek pek çok adım attık. Ancak, yalnızca asayiş önlemleri veya yasal düzenlemeler, dünyanın hiçbir yerinde yeterli değildir. Bunlar bir zemin oluşturur; kültürel, ahlaki ve toplumsal hassasiyetlerin en üst seviyeye çıkarılması için cezasızlık algısını tamamen ortadan kaldırmak adına üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Parti olarak bu hususta görüşü olan herkesle irtibat kurmaktayız” şeklinde ifadelerde bulundu.

Çelik, “Eğitimden aile içindeki konuşmalara, medya dilinden siyaset diline ve televizyon dizileri ile sinema diline kadar çok hassas bir konu” ifadesini kullanarak, AKP ve Cumhur İttifakı’nın bu konudaki duyarlılığının yüksek olduğunu belirtti.

Çelik, konuyla ilgili açıklamalarında şunları ekledi:

Yapılan düzenlemelerin sürekliliği vardır; sürekli güncellemeler gerektiğini bilmeliyiz. Önleyici ve koruyucu tedbirler açısından yeni değerlendirmeler yapılması şart. Tüm bu konuları gözden geçiriyoruz. MYK toplantımızda cezasızlık algısının oluşmaması için geniş bir gündem belirledik. Adalet Bakanımız da bu konularda gerekli bilgileri aktarıyor. Bütün bunların arkasında sosyal dinamikleri kapsayan bir çerçeve oluşturulması gerekiyor. Kadınlarımız 'rahatça sokakta yürüyemeyecek miyiz' sitemlerini duymuyor değiliz. Kadınların güvenliği, ülkenin güvenliği ve medeniyetin temelidir.

'ŞİMDİYE KADAR YAPTIKLARIMIZIN ÖTESİNDE...'

Geleceğe dönük olarak, bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz çabaların ötesinde ne gerekiyorsa bunu sonuna kadar yapma kararlılığındayız. MYK toplantımızda bu konu oldukça kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Kadınlarımızın sokaklarda, iş yerlerinde güvenli bir şekilde hareket etmeleri için bugüne kadar yaptıklarımızın ötesine geçmeyi hedefliyoruz.

Çocukların korunması konusuna dair hassasiyetlerimizi de en üst düzeyde sürdürüyoruz. Sıla bebeğimizin kaybı sonrası, bir araştırma komisyonu oluşturulması için grup olarak Meclis'te girişimde bulunacağız. Yaşanan olayların acı ve üzüntü verici olduğunu söylemem gerekiyor. Tüm kararlılığımızla bu konunun takipçisi olacağız.

Çelik, açıklamalarında İsrail'in Orta Doğu'da bir yıldır süregelen saldırılarına dair dikkat çeken değerlendirmeler yaptı. Çelik, bu bağlamda şunları kaydetti:

Bir katiller şebekesi ile karşı karşıyayız. Olayların başlangıcında Netanyahu'nun ilk açıklamaları, İsrail'in savunması veya masum insanların korunması değil, “bölgede haritaların değişimine imza atacağız” şeklindeydi. Ardından David koridorunu kuracağız diye ekledi. Netanyahu, kendisinin hukuk önünden kaçmasını sağlarken, bölgeyi de ateşe atmaya çalışıyor.

Bugün Lübnan'ı yeni bir Gazze haline getirmeyi amaçlayan bir soykırım şebekesi ile yüz yüzeyiz. Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada 'Bize ihtiyacımız olanları verin, işimizi çabuk bitirelim' demesi, 'Bize daha çok silah verin, daha çok insan öldürelim' şeklinde yorumlanmalıdır. Amerikan üniversitelerindeki öğrenci protestolarına 'kullanışlı aptallar' diyerek hakaret etmesi karşısında, ABD Kongresi üyeleri de onu alkışlıyor.

'SİYONİST İŞGALCİLER BMGK'YI İŞGAL ETTİ'

Macron’un silah verilmesini engelleme çağrısına karşılık olarak, soykırım şebekesinin insanlığa ve Gazze’ye yönelik saldırılarının yıldönümünde Batı'daki birçok devlet ve hükümet başkanı Netanyahu ile fotoğraf paylaşarak açıklamalarda bulundu. Bir yandan Akdeniz'i savaş gemileri ile doldurdular; neredeyse balıkçı kayıklarının bile gidecek yeri kalmadı. İsrail, daha çok kadın ve çocuk katlediyor. Lübnan, Suriye, Yemen ve İran'a saldırıyor.

Bu saldırıya maruz kalan ülkeler, karşılık verdikleri vakit, hemen Batılı ülkeler ayağa kalkıp, İsrail'in var olma hakkını ihlal ettiklerini iddia ediyorlar. Bazı Batılı ülkeler, İran söz konusu olduğunda Netanyahu'dan çok daha sert bir dille konuşabiliyor. Bu durum, mevcut uluslararası sistemin çürümüşlüğünü gözler önüne seriyor.

Artık o noktaya varılmıştır ki, Siyonist işgalciler BMGK'yı işgal etmiş, dünyada pek çok yeri kontrol altına almıştır. Gazze’de soykırımı uygulamakta ve birçok bölgede işgaller gerçekleştirmektedirler. Cumhurbaşkanımız gibi hakikaten sesini duyuran liderler ve ülkelere karşı sergiledikleri tutum, gerçeği örtme ve yalan kampanyaları yürütme temellidir. Bu katliamcı siyaseti öven bir dilin uluslararası medyada güçlü bir şekilde işlendiğine tanık oluyoruz. 'İsrail'in kendini savunma hakkı vardır' söylemi, bir yıldır süren soykırım politikasının İsrail'e, Netanyahu hükümetine daha fazla çocuk ve kadın katletmesi için yeşil ışık yakmakta ve onları desteklemektedir.

Filistinlilerin öldürülmesi durumunda ise, 'Bir çatışma çıktı, şu kadar sayıda Filistinli hayatını kaybetti' deniyor. Ancak bu çatışmayı kim başlattı? Gerçek şu ki; İsrail güvenlik güçleri, hedef gözeterek ateş ederek Filistinlilerin ölümüne sebep oluyor. Aynı yöntemi Lübnan’da da uyguluyorlar. İnsanlara 'Bir saat içinde şu bölgeyi terk edin' diyerek, ardından o mekanı bombalıyorlar. Lübnan ordusuna 5 km geri çekilmesini söylüyor ve ardından suikast düzenleyip insanları öldürüyor. Bu duruma ise kimse itiraz etmiyor.

Bu dönemde, sivil cihazların ilk defa ölümcül bir silah olarak kullanılması dikkat çekicidir. Çağrı cihazları ve telsizler, ölümcül bir silaha dönüştürülüyor. Bu süreçler, satın alma aşamalarına ve kullanımlarına müdahale edilerek gerçekleştirilmektedir. İsrail, bu durumla birlikte yeni bir suça imza atmaktadır. Bundan sonra, uluslararası hukuk ve sistemin bir namusu olarak Netanyahu hükümetinin yargılanması ve cezalandırılması gerekmektedir. Cezasız kaldıkları sürece, bu katliamların devam etmesi muhtemel olacaktır.