Umut terimi, sözlükte beklemekten doğan güven duygusunu belirtirken, hukuki literatürde bireylerin topluma yeniden kazandırılma umudunu ifade etmektedir. Hukuk bağlamında, müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkumlara özgürlük şansı verilmesi anlamına gelir; bu durum, her mahkumun bir gün serbest kalma imkanı olduğunu temsil etmektedir.
UMUT HAKKI İLK KEZ 1977'DE GÜNDEME GELDİ
Umut hakkı, ilk defa Alman Federal Anayasa Mahkemesi'nin kararları ile gündeme gelmiştir. Özellikle 21 Haziran 1977 tarihinde verilen Life Imprisonment kararı, ömür boyu hapis cezasına mahkum edilen bireylere özgürlük umudu tanınması gerektiğini vurgulamaktadır. Mahkeme, mahkumların bireysel gelişimlerini göz ardı ederek özgür kalma umutlarının ortadan kaldırılmasının, devletin insan onuruna ciddi bir saldırı olduğunu dile getirmiştir. 1986 yılında gerçekleşen War Criminal davasında ise, çocuklar ve hamile kadınların da kapsandığı mahkumların koşullu salıverilme talepleri incelenmiştir.
Daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), umut hakkına dair bir dizi içtihat ortaya koymuştur. AİHM, bu konudaki değerlendirmelerinde dinamik yorum yöntemini benimseyerek, müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan bireylerin, ceza infaz süreci boyunca bir gün özgür kalma umudunun var olmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir. Eğer bir mahkum bu umuttan yoksun kalırsa, bu durum AİHS'nin 3. maddesi kapsamında insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağının ihlaline neden olur.
AİHM İÇTİHATLARI IŞIĞINDA UMUT HAKKI
AİHM, 1998 yılından itibaren umut hakkı üzerine çeşitli tartışmalar yürütmektedir. Bu bağlamdaki ilk önemli karar, 9 Temmuz 2013 tarihinde verilen Vinter ve Diğerleri-Birleşik Krallık davasıdır. Mahkeme, müebbet hapis cezasının AİHS’nin 3. maddesi çerçevesinde korunabilmesi için, serbest bırakılma ve gözden geçirme imkanlarının bir arada bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Özellikle cezanın belirli bir süreden sonra (örneğin 25 yıl) gözden geçirilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.
TÜRKİYE ÖRNEĞİNDE UMUT HAKKI
AİHM’in 18 Mart 2014 tarihli Öcalan v. Türkiye kararı, Türk hukukundaki müebbet hapis cezasının AİHS sistemine uygunluğunun değerlendirildiği önemli bir referans olmuştur. Bu kararda, başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet cezasının insan hakları açısından bir ihlal teşkil ettiği hüküm altına alınmıştır. Mahkeme, belirli bir infaz sürecinin ardından mahkumun cezaevinde kalmasının, ceza ve tehlikelilik durumu ile açıklanmasının ulusal makamların sorumluluğunda olduğunu ifade etmiştir.
AİHM, Kaytan v. Türkiye davasında, sağlık gerekçesiyle salıverme ya da af talebinin AİHM içtihatları çerçevesinde uygun bir umut olarak değerlendirilemeyeceğini ve cezanın gözden geçirilmesi için bir usuli düzenlemenin gerekliliğini vurgulamıştır.
Ayrıca, Gurban v. Türkiye davasında, müebbet hapis cezasının infazının AİHS 3. maddesi bakımından uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Son olarak, AİHM’in Türkiye’ye ilişkin en güncel kararı Boltan v. Türkiye davasıdır. Bu davada AİHM, Türkiye’nin iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasını reddetmiş ve müebbet hapis cezasının infazının AİHS 3. maddesi gerekliliklerini karşılamadığını ifade etmiştir.
Bu kararlar, umut hakkının uluslararası standartlar çerçevesinde ne denli önemli olduğunu ve devletlerin bu alandaki yükümlülüklerini gözler önüne sermektedir.